2.1 İnsanoğlunun Gereksinimleri

Kur’an ve Kutsal Kitap Adem’in Cennet’in bahçesinde işl ediği günah yüzünden tüm insanoğlunun lanetlendiğini öğretmektedir(2.36). Sorumuz bu lanetten nasıl kurtulabileceğimizdir? Kur’an da bu problem ile ilgili ne bir kurtuluş umudu nede kefaret belirtilmektedir. Üzülerek söylemek gerekir ki Kur’an bize sanki Kutsal Kitabı çok az hatırlayan biri tarafından yazıldığı izlenimi vermektedir. Bunun sonucunda Adem’in elmayı yediği ağaç “sonsuzluk ağacı” olarak adlandırılmıştır (20.120). Eğer bu doğruysa o zaman Adem’in hala yaşamakta olması gerekmektedir. Oysa Kutsal Kitap bu konuda çok daha mantıklı bir yaklaşım sergilemektedir: Adem’e bilgi ağacından yemesinin yasak olduğu söylenmiş ancak o yinede bu ağacın meyvasından yemiştir demek oluyor ki sonsuz hayat ağacından yemediği için cezalandırılmıştır. Kur’an insanoğlunun Adem’in işlediği günahtan ders alıp tövbe etmelerini ve bağışlanmayı dilemelerini öğretmektedir. Ancak Tanrı prensiplerini gözardı edemezdi onlara bu ağacın meyvasını yerseniz sonu ölümdür demişti ve ölmek zorundaydılar. Sadece tövbe etmek bunun için yeterli değildir zira günahın bedeli ölümdür. Tanrı’nın prensiplerini duygusal açıdan indirgemesi yada gözardı etmesi mümkün değildir. Ancak O şevkatlidir ve kurtarıcıdır işte bu yüzden de Tanrı Adem ve Havva’ya kurtuluşun yolunu göstermiştir. Yılanın (Günahın) başını ölümcül darbe ile ezerek öldürecek olan bir kadından doğacak soydan gelecek. Bu zıtlaşma sırasında kadının soyu olan topuk altında zarar görecek (Yaradılış 3:15). Buradan anlaşıldığı üzere İsa yani kadın olan Meryem’in soyundan gelen günahın gücünü sonsuza dek yokedecek bu işlem sırasında da geçici olarakyaralanacak (O öldü ve dirildi).

Günah insanoğlunu Tanrı’dan ayırır (Yeşeya 59:2). Gerçekten merak ediyorum acaba ne dereceye kadar İslam’da günah kavramı vardır. İslam’da günahın gerçek anlamı olan Tanrı’ya karşı suçlu hissetme malesef tam olarak anlaşılamamıştır ayrıca onlar bağışlanmanın mutluluğu ve merhametin takdirinden yoksundurlar. Onların Tanrı’nın doğasına olan anlayışları soğuktur bu sebeble de başkalarına bu değerleri gösterecek ilham yada esinlenmede başarısızdırlar. Bağışlanma, merhamet diğerleri sana karşı hala günah işlerken onları affetmek (Tıpkı Tanrı’nın insanoğluna çarmıhta yaptığı gibi) Müslümanlara yabancıdır; çünkü bu onların Tanrı’ya olan bakış açılarıdır. Ve bizler tapındığımız gibi oluruz. Tüm Kutsal Kitap günah ve bizlerin bu günahlarla savaşımızı anlatmaktadır. Davud, Yeremya, İbrahim, İshak, Yakup vb. Peygamberlerin kendilerine ait günahları ve bunlara karşı verdikleri savaşlar kayıtlıdır. Davud, Batşeba ile olan günahının yansımasını sık sık yazmış ve bunların sevgili Göksel Babamızın muhteşem merhamet ve bağışlayıcılığına inanmaları için diğerlerine ilham olmasını sağlamıştır. Tanrı’nın yolunu öğrenmek için sadece peygamberlerin başarılarına ihtiyacımız yok. Bizlerin itaatkarsızlıklarımızın sonuçlarından kurtaracak bir Kurtarıcıya ihtiyacımız var.

Musa’nın Kanunu insanlığa İslam’daki kurallara benzer bir yaklaşım vermiştir.Bu yaklaşımda inanlıların belli bazı kuralları uygulaması gerekmekteydi. Ancak insanoğlu bu sistem içerisinde mükemmel itaatkarlığığı sağlamakta başarısız oldu ve hala da olmaktadır. Bu sistem kurtuluşta özgür olmaktansa köleliğe benzemektedir. Mesih’de kanun kavramı tamamen özgürdür. Romalılarla ilgili ‘Kanun’un özgürlüğüne bakıldığında Yunanlıların sık sık “kanun ve kural” fikirlerini ortaya attıklarını okumaktayız (bak. RV). Gerçek Hıristiyan kanunun değil güzelliğin etkisi altındadır. Bütün dinsel tören ve ayinlerin tarzları Tanrı’ya olan gerçek tapınmadan neredeyse uzaklaştırılmıştır. Tapınmada ne bir giyim kuralı ne de özel tören ve ayin şekli vardır, günlük tapınma için bir zamanlama kuralıda yoktur. Bütün bunların yerine bizler hayatlarımızda, düşüncelerimizde ve varoluşumuzda İsa Mesih’in yansımasını aramaktayız. Yeni Ahit “ İsa’nın ruhundan” bahsederken O’nda hayatın ve ruhun rahatlığını anlatmaya çalışmaktadır. Bizler bir çok durumda herzaman O’nun gibi hareket edip onun gibi konuşmaya çalışmaktayız. Bizlerde O’nunki gibi kutsal, sevecen ve sabırlı bir karaktere sahip olmaya çalışıyoruz. Ve şu zamana kadar bunu başardıkça O’na bu dünyada tanıklık etmiş oluyoruz. İşte bu yüzden birçok Müslüman Hıristiyanlığı seçmektedir bu seçimi tartışmalar sonucunda değil Mesih’in yaşayan gerçeğini görmelerinden sonra yapmışlardır. Gerçek Hıristiyanlık (dünyada yanlış Hıristiyanlık da mevcuttur) sadece çağrı içeren dinsel bir mesaj değildir. Hıristiyanlık İsa’nın öğretilerini yaşayarak yeni bir hayata kavuşmaktır. Günahın bedeli ölümdür (Romalılar 6:23). Bizler günahkarız bu yüzdende ölmeliyiz. Bazı şeyler yaparak Tanrı’yı yargılamağa kalkışmak çok yanlıştır. Bizler Tanrı’nın şevkatine herzaman muhtaç olacağız.

İslam’daki günah kavramı ve anlayışı çarmıhı onlara gereksiz kılmaktadır. Onlar Tanrı’nın istediği kulunu affedebileceğine inanmaktadırlar ve bu günah onları Tanrı’dan ayırmamaktadır ancak bu konu ister istemez Tanrı’nın insanoğlunu zayıf doğalı yarattığı sonucu varmaktadır. Bu da Tanrı’nın işlenen günahtan sorumlu olduğu anlamına gelmektedir bununda doğru olamadığı kesindir. Tanrı kaderlerimizi daha önceden belirlediği için kefarete yada uzlaşmaya gerek kalmamaktadır. Bu bir çok İslam inançlı insanların kadere boyun eğmelerini ve ruhsal enerjiden neden yoksun olduklarını açıklamaktadır.  Tanrı’nın bu konuda sorumlu tutulması gibi bir kavram gerçek olamaz ayrıca Tanrı’nın bu şekilde bağışlayacağı günahlar belli bazı emirlerin yerine getirilmesiyle silinebilir fikri gerçek değildir. Kaldı ki Kutsal Kitab Tanrı’nın bağışlayıcılığının olduğunu açıklamaktadır. (Mezmurlar 130:4) Davud, Uriya ve Batşeba’ya karşı günahını olduğu gibi aktarmıştır: “ Sana yalnız sana karşı günah işledim...” (51:4) Tanrı insanlığın Nuh zamanında işlediği günahlardan müteessir olmuştu (Yaradılış 6:6). Sen ve ben yeryüzünde herşeye kadir olan Tanrı’nın kalbine dokunabiliriz. İşte bu fikir idrak edildikten sonra gerçekten ne kadar muhteşem olduğu anlaşılabilir. Günahlarımızın Tanrı’ya zarar vermesi ve Tanrı’nın kendisinin bizler tarafından zarar görmesine müsade etmesi ve yine bizim doğruluklarımızın herşeye kadir olan Tanrı’nın kalbine dokunması bu muhteşem fikrin birer parçalarıdır. Kaderimiz önceden belirlenmemiştir. Kaderimiz kendi elimizdedir. Tanrı bunu açık bir şekilde Musa ve Yeşu’ya söylemiştir. “Yaşamak istediğiniz hayatı kendiniz seçin” (Tesniye 30:19, Yeşu 23:8,11; 24:14) Bu yalvarışların arkasındaki tutku ve ehemmiyeti göstermektedir. Buna itaat edip etmemek bireysel kişilerin kendi güçlerindedir.

Bu kişilerin Tanrı’nın sunduklarını geri çevirmeleri kimsenin suçu değil tamamen kendi suçlarıdır. Ancak diğer taraftan Tanrı’nın sunduklarını kabul edenlerin ellerinden kimse bu mutluluğu alamayacaktır. İşte bu yüzden Yob Yehova’yı yani Allah’ı kendisine göre görmüştü ve bundan da çok hoşnut olmuştu. Başka hiç bir kimse Tanr’yı Yob’un gördüğü gibi görememiştir.

Günah vardır ve günahlarımız için kimseyi suçlayamayız ne altımızdaki ne göktekini nede şeytanı. Günahlarımızdan yüzde yüz bizler sorumluyuz ve bu sebebten dolayı da kefarete gereksinimimiz var. Tanrı günahın ölümle sonuçlanmasını buyurmuştu. Bizler çoktan günah işledik ve bunun cezası olan ölümü hakettik. Ancak Tanrı bizleri kurtarmak istemektedir ve Tanrı bu kurtarışı sadece “Tamam emirlerim konusunda ciddi değildim” diyerek yapamazdı. O bu emirler konusunda son derece ciddidir. Çünkü O adeletli ve ahlaklıdır. Bunun sonucunda bağışlamanın yada kefaretin belli kuralları olmalıdır. Bu kurallar ise İslam’da sağlanamamıştır. Eski Ahit’de Tanrı bağışlamayı dökülecek hayvan kanına bağlamıştır. Dökülecek bu kan günahkarın ölümünü temsil etmektedir. Ancak bu hayvan günahkarı tamamen temsil edememektedir. Sonuçta ölen bir insan değil bir hayvandır. Yinede Tanrı bağışlama için bu hayvanın kanını kabul etmiştir. Peki ama bunlar neden günahkarın gerçek temsilcileri olamazdı? Çünkü ileride hiç günah işlemeyecek olan bir kişinin yada kurbanın kanı dökülecekti (İbraniler 9:28; 10:46;10:12). Onunla anlaşmada olanlar O’nda sayılacak ve O’nun doğruluğundan onlar da doğru sayılacaklar. Bu kişi İsa’ydı. O bizler gibiydi ve aynı zamanda Tanrı’nın oğluydu. O hiç günahsızdı ve bizlerin doğası ve zaaflarına sahipti. Bu nedenden dolayı da bizleri temsil ediyordu. Bizlerde vaftiz aracılığıyla O’nun ölümü ve dirilişine tanıklık ederek O’nun sayesinde antlaşmadayız ve O’ndayız. Onda doğru sayılanlar bizlerde de doğru sayılacak. Kurtarıcımızın Muhammed olması mümkün değildir. Zira Muhammed günah işlemiş ve Tanrı’dan bağışlanmak istemişti (33.37;47.19;48.2) Günahı olan hiçkimse kardeşlerinin günahlarının kefaretini ödeyemez (Mezmurlar 49:17). Bütün bunların sonucunda bizler büyük bir merhametle kurtarılmış bulunmaktayız. Bu merhameti giderek hissetikçe bizler bu merhametli hayatı yaşamak için diğerlerine en iyiyi vererek ve içinde şeytan olmayan sevgiye sahip olarak dahada kuvvetleneceğiz (1 Korintliler 13:5) Muteşem olan özgür irademizi farkettikçe, hayatımızı daha fazla ruhsal enerji ve dinamik şekilde yaşayacağız. Unutmayalım ki önceden belirlenmiş bir kadere inanmak Tanrı’nın insanoğlunu özgür iradesine karşı zorladığına inanmaktır.


previous chapter previous page table of contents next page next chapter